top of page

Proje Adı

Yer

Yıl

Tür

Arsa Alanı

İnşaat Alanı

Ekip

M. Taner Arıkan Gülenay Erdem Arıkan Demet Şahin
Aysun Devrekanlı Suhrob Khidirov Serheng Dellal
Kaan Şahinbaz

65.000 m²

2019

Erenköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi Bizimköy Mimari Proje Yarışması (Katılımcı)

97.000 m²

Kamusal

Kadıköy, İstanbul

KAVRAMSAL KURGU

 

Çağdaş tıp anlayışı insanı fiziksel, ruhsal ve sosyal yönden bir bütün olarak kabul eder. Organizmayı oluşturan organlar, sistemler, insanın fiziksel yönünü; zihinsel ve duygusal yetiler, olaylar karşısında hissedilen duygu ve düşünceler ruhsal yönünü; yaşadığı çevre ve toplumla ilişkileri ise sosyal yönünü oluşturmaktadır. Genel olarak bakıldığında birey yaşamını, yaşadığı zaman diliminde ve değişen mekânlarda kendisiyle, ailesiyle, yakın çevresiyle, içinde yaşadığı toplumla ve çalıştığı işle yoğun bir etkileşim içinde sürdürmektedir. Bu ilişkilerde denge ve uyum bozulduğunda ise ruhsal sağlık sorunları ortaya çıkmaktadır. (Çiçekoğlu P. Duran S.; 2018)

Bireylerin, ruhsal sorunlarının üstesinden gelmelerine yardımcı olmak ve hastalık nedeniyle kaybettikleri toplumsal rollerini yeniden kazanmalarını sağlamak amacıyla yapılan çalışmaların hepsi, toplum ruh sağlığı hizmetleri içerisinde yer almaktadır. Dünya genelinde bu hizmetler;  hastane temelli model, toplum temelli model ve toplum & hastane dengeli model olarak üç farklı modelde sunulmaktadır. (Çiçekoğlu P. Duran S.; 2018)

 

Hastane temelli model dünyada ruhsal sağlık sorunu yaşayan hastalarının tedavisi ve bakımında kullanılan en eski ve geleneksel olan modeldir. Bu dönemde Avrupa’da ve Amerika’da “Asylum” denilen depo hastaneleri kurulmuştur. Bu hastaneler şehrin dışında kurulan ve ortalama 1500-2000 yatak kapasitesine sahip olan hastanelerdir. 3 Bu hastanelerin kurulup yaygınlaştırılmasında “bireyin yaşadığı çevre, moralinin bozulmasına ve hasta olmasına neden olduğu için hastalar ancak yaşadığı çevreden uzaklaştırılırsa tedavi edilebilir” anlayışının büyük etkisi vardır.

 

1950’li yıllardan itibaren akıl hastanelerinin aşırı kalabalık olduğu, buralarda akıl hastalarına kötü muamele ve işkence yapıldığı, uzun bir süre kurumda toplumdan tecrit edilerek kapatılmanın en az ruhsal hastalık kadar hastalara zarar verdiği konuları tartışılmaya başlanmıştı.

 

Toplum temelli model, tedavi ve bakım hizmetlerinin geleneksel hastaneler yerine hastanın kendi yaşadığı çevrede sağlandığı modeldir. Bu modelin ana hedefleri ruh sağlığı hastalarının hastaneye yatışının önlenmesi ve hastaların minimum destekle başkalarına ihtiyaç duymadan yaşayabilecek seviyeye gelmesinin sağlanmasıdır. Toplum temelli ruh sağlığı modeli, ruh sağlığı hastalarının kişisel haklarına ve insan haklarına önem veren, hastalara tecrit edilmiş kalabalık hastaneler yerine hastanın yaşadığı yerde bakım verilmesini destekleyen bir hizmet şeklidir. Bu modelde ruh sağlığı hastalarının damgalanması azalmakta ve sağlık hizmetlerine erişim daha kolay olmaktadır. Toplum temelli ruh sağlığı modelinde özet olarak hasta belirli bir süre klinikte tedavi edilmekte, taburculuk sonrasında tedavi ve bakımına yaşadığı toplumda devam edilmektedir. Hastaya verilen aile içi ve toplumsal destek ile alternatif tedavi yöntemleri ruhsal bozuklukların tedavisinin daha etkili olmasını sağlamaktadır.

 

Ağır ruh sağlığı hastalarının tedavisi ve bakımı konusunda hastane temelli model veya toplum temelli model tek başına yeterli değildir. Bu nedenle ruh sağlığı hizmetlerinin sunumu noktasında bu iki modelin faydalı yönleri dikkatli bir şekilde incelenerek karma bir modelin oluşturulması gerekmektedir. Denge modelinde dikkat edilmesi gereken hususlar ise, sunulan hizmetlerin yaşanılan çevreye yakın olması, hastane yatış sürelerinin mümkün olduğu kadar azaltılması ve ruh sağlığına ayrılan bütçenin hastaneler yerine toplum temelli hizmetlere aktarılmasıdır.  Ruh sağlığı hastalarına toplum temelli hizmet modeli çerçevesinde tedavi ve bakım sağlanması, akıl hastanelerinin kapatılması ve hastaların hastaneye yatırılmadan tedavi edilmesi yönünde dünya genelinde büyük bir istek vardır. Ancak, ruh hastalıklarının doğası gereği bazı durumlarda hastaneye yatış kaçınılmaz olmaktadır. Hastaya bakım verecek kimsesinin olmaması, hastanın kendisi ve toplum için tehlike oluşturması, hastanın toplumdan ve kendisinden korunmasının gerekmesi, hastanın tedavide iş birliği yapmaması, hastaya uygun tanı konulması, yüksek riskli ilaçların kullanılması g[u1] erekmektedir.

Akıl hastanelerinin tamamen kapatılmasını ve psikiyatrik yataklı hizmetlerin ülke geneline yayılmasını hedefleyen toplum temelli modelin özellikle insan kaynakları bakımından maliyeti oldukça yüksektir. Ülkemizin sosyoekonomik koşulları ve sağlık sisteminin yapısı göz önüne alındığında ve insan kaynakları açısından eksikliklerin tamamlanması uzun yıllar süreceği hesaplandığında en uygun modelin toplum-hastane denge modeli olduğu görülmektedir. İngiltere’de halen uygulanmakta olan bu modelde psikiyatri hastaneleri 200 yatak veya altına düşürülerek korunmuş ayrıca toplum ruh sağlığı sistemi de kurulmuştur (Sağlık Bakanlığı, 2011).

Ruh sağlığı hizmetleri, diğer sağlık hizmetleri gibi koruyucu, tedavi edici ve rehabilite edici hizmetler olarak üç grupta sınıflandırılır. Ruh sağlığı hizmetleri bu şekilde ayrı olarak sınıflandırılmasına rağmen birbirini etkileyen, geliştiren ve tamamlayan hizmetlerdir. Ruh sağlığı hizmetlerinin amaçları; bireyin içinde yaşadığı toplum ve çevrede mutlu, uyumlu ve başarılı olmasını sağlamak, ruhsal bozukluk ve hastalıkları önlemek, yani bireyi ve toplumu ruh hastalıklarından korumak ve ruh hastalıklarını tedavi ederek kişileri topluma yeniden kazandırmak olarak sıralanabilir (Köknel, 2000: 5)

Akıl hastaneleri, akıl hastalarının tüm yaşamsal ve sosyal aktivitelerini gerçekleştirdikleri mekânlardır. Hastalar, uyumak için yatak odasına, dinlenip sessiz kalabilecekleri kişisel bir alana, tuvalet ve duşa mahrem koşullarda ulaşmaya, yeme-içme için hijyenik yeme alanlarına, istediklerinde diğer kişilerle ilişki kurmalarını sağlayacak ortak mekanlara, doğal ışığa, manzaraya ve de ziyarete gelenler ile görüşebilecekleri güvenli bir alana, açık havada hareket edebilecekleri huzurlu avlulara ihtiyaç duyarlar.

1977 yılında sanatoryumdan akıl hastanesine çevrilen Erenköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi kent içinde 97 dönüm alan içinde 260 yatan hasta, 1700 ayakta hastaya hizmet vermeğe başlamıştır.

Kamusal bağlam-Kentle İlişki

Erenköy Ruh ve Sinir Hastanesi mevcut kullanımı incelendiğinde alanın potansiyellerinin yeteri kadar değerlendirilmediği göze çarpmaktadır.

Proje arazisi kuzeyde Bayar Caddesi ile; doğuda Şemsettin Günaltay (Minibüs Caddesi) ve Bayar caddesi ile İnönü caddelerini birbirine bağlayan Okur caddesi ile sınırlandırılmıştır. Aynı şekilde güney-kuzey yönünde uzanan ve araziyi dikine kesen Bayar caddesine ulaşmada çevrede yaşayanlara kolaylık sağlayabilecek potansiyeli olan arazi içindeki iç bağlantı yolu; Bayar caddesi tarafındaki kapının devre dışı bırakılmış olması nedeniyle kullanılamamaktadır.

Ruh biliminde bireyin kendini kendisi yapan duygu, düşünce ve davranışlarına karşı farkındalığına “içgörü” denir. Kişinin kendi içindeki “kendisi” ile buluşmasının, kendine dair sınırları eritmesinin yolunun iç görüden geçtiğini söyleyebiliriz. Terapötik ilişkinin temel hedeflerinden biri kişinin bu “iç görü” yü oluşturmasına, kendine içeriden bakabilmesine imkân sağlamaktır. Kişi bazen kendinden izoledir, bu iç görü ile kişinin kendi ile buluşması çözülmenin/ erimenin ve şifanın ilk adımı sayılabilir.

İç görüyü önemsiyoruz çünkü kişinin kendi iç görüsünün kendine getireceği farkındalık, toplumun kendine dair farkındalığının da ilk adımıdır. Bu farkındalık daha iyi bir noktaya gelmek için mecburidir.

Erenköy Ruh ve Sinir Hastalıkları yerleşkesi de fonksiyonu ve fiziksel şartları nedeniyle ait olduğu kentin içinde izole kalmış durumdadır. Bir yerleşkenin bazı fonksiyonlarını taşıyan yapılarının, fonksiyonun doğası gereği kentten izole kalması gerekliliği anlaşılabilir. Ancak Erenköy Ruh ve sinir hastanesi yerleşkesi bir bütün olarak kentten izole olmuştur.  Yeni Ruh ve Sinir Hastalıkları Yerleşkesinin kent ile buluştuğu tek noktanın yapı adası sınırları olmaması gerektiğini düşünüyoruz. Bu nedenle yerleşkenin kent ile üst üste bindiği ve arasındaki sınırların eridiği, ikisi arasındaki harcı da oluşturan bir sokak tasarladık. Bu sokağın adını “içgörü sokak” koyduk. 

Kentin, kendi içindeki kendisi ile buluşması tüm kamusal yapılar için önemlidir. Bu sokağın, kentin kendine ait olan ama şimdiye kadar izole kalmış bu parçasına dair bir içgörü oluşturarak ikisi arasındaki sınırları eriteceğine, bunun da iki tarafın iyiliğine olacağına inanıyoruz.

Hastanenin fiziksel koşulları incelendiğinde 3000 ağaç ile kentin nefes alma noktası olduğu ilgi çekmektedir. Alanın bitkisel peyzajına hakim fıstık çamı cinsi ağaçlar ve özellikle çamlık bölgesi ruh ve sinir hastaları için huzurlu bir iyileşme alanı oluşturmasına rağmen bütün hastalar tarafından direk kullanılamamaktadır. Aynı zamanda 97000m² arazinin nerdeyse tamamını kaplayan ağaç dokusu Anadolu yakasındaki park alanlarına kıyasla oldukça büyük bir alanı kaplamakta ancak kentli tarafından kullanılamamaktadır.

Bununla beraber kent ile çok net sınırları ayıran yüksek duvarlar, Ruh ve Sinir hastanesini hapishaneye eşdeğer kılmakta; çevrede yaşayanlar için ürkütücü ve korkutucu bir etki yaratmaktadır. Bu durum dışarıdakiler için akıl hastanelerine karşı ön yargı oluştururken, içeridekileri gerçek dünyadan koparmaktadır. Oysa akıl hastalığı da diğer hastalıklar gibi değerlendirilmeli ve tedavi edilmelidir.

Bayar Caddesi üzerinde zemin katlarda hakim ticaret aksı Ruh ve Sinir Hastanesinin yüksek duvarları ile bölünmektedir.

Projeye başlarken tüm bu sorunlar; ihtiyaç programı, hakim peyzaj ile alanın potansiyelleri

Günümüz olanakları göz önünde tutularak üst üste konularak değerlendirilmiştir.

Değerlendirme sonunda proje alanının 3 zona ayrılmasına karar verilmiştir. Ortalama ağaç yüksekliğinin 16m’lerde olduğu gözlemlenmiş, bina yükseklikleri planlanırken bu yüksekliğin aşılmaması ilke olarak kabul edilmiştir.

Alanda bulunan 3011 ağaca herhangi bir müdahale yapılmaması kararı alınmış ancak talep edilen programın yoğunluğu nedeniyle 108 ağacın yine proje alanı içinde uygun boşluklara taşınmasına karar verilmiştir.

 

bottom of page